Bir Garip Orhan Veli
Dario Moreno iki günlük sahne için gittiği Ankara’da iki sene kaldı, iki yataklı bir bekar otelinde. Çalışma saatlerinden dolayı yüzünü görmediği bir de oda arkadaşı vardı. Bir gün Dario Moreno’nun sahnesi erken bitti ve bekar otelinde oda arkadaşı ile karşılaştı.
-Merhaba ben Dario Moreno, şarkıcıyım.
– Merhaba, sizi tanıyorum. Ben de Orhan Veli. Boş gezerim.
Şimdi o boş gezen adam, Orhan Veli’nin hayat hikayesine konuk olacağız.
Orhan Veli Kanık 13 Nisan 1914’te İstanbul’da dünyaya geldi. Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşıdı. Şair otuz altı yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı. Yeni bir zevk ortaya çıkarabilmek için eski olan her şeyden uzak duran Orhan Veli, hece ve aruz ölçülerini kullanmayı reddetti. Kafiyeyi ilkel; mecaz, teşbih, mübalağa gibi edebi sanatları gereksiz bulduğunu açıkladı. Yalın bir anlatımı benimseyerek şiir dilini konuşma diline yaklaştırdı. Kanık, şiire getirdiği bu yenilikler yüzünden önceleri büyük ölçüde yadırgandı ve çok sert eleştiriler aldı. Sait Faik Abasıyanık, Orhan Veli’yi “üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair” olarak tanımlar. Platonik aşkı Bella’ya yazdığı “Anlatamıyorum” ve ” Sere Serpe” şiirlerinin hikayesi de ayrıdır. Birçok ortamda Orhan Veli’den bahsederken Sere Serpe’nin hikayesini anlatırım;
Bella, odasında yatağına uzanmış ders çalışıyordur. Orhan Veli, kapıdan uzun uzun genç kızı seyrettikten sonra salonun köşesindeki küçük masaya oturur ve cebinden çıkardığı kâğıda bir şeyler karalayıp yeniden odaya yönelir. Kâğıdı Bella’ya uzatır ve ” bu şiiri sana yazdım” der.
Ankara’da belediyenin açtığı çukura düşer, başını vurur Orhan Veli ve iki gün sonra 14 Kasım 1950 günü İstanbul’da bir arkadaşının evinde yemek yerken fenalık geçirir, hastaneye kaldırılır. Başına aldığı darbeden ötürü beyin kanaması geçiren şair, akşam sekizde komaya girer ve o gece komadan çıkamayarak anılarını, aşklarını, dostlarını, eserlerini bu dünyada bırakır ve son kez dinlemek üzere İstanbul’u hayata gözlerini kapar.
Lisedeki edebiyat hocası Ahmet Hamdi Tanpınar, Kanık’ı hastanede ziyaret etme fırsatı bulur ve bu olayı şöyle anlatır:
“Daha orta mektebin birinci sınıfında talebem olan Orhan’ı Cerrahpaşa Hastanesi’nde son defa oksijen çadırının altında yarı çıplak, güçlükle nefes alır ve o kadar güzel hayallerin yakaladığı dünyamızı yalnız akı görünen gözlerinden boşanırken gördüğüm günü hiçbir zaman unutamam. Şiirimize tatlı anlaşmazlığı ve lezzeti getiren zeka, kendisi olmaktan çıkmıştı.”
Orhan Veli’yi bu sayıda yazmamın sebebi ise bu hafta tam 107 yaşında o güzel şair. Işıklar içinde uyusun..