Liman Çay Bahçesi
Rumeli Hisarı’nın üstünde, bir meyhane, İkinci Yeniciler her sene toplanır orada, meşhur ölmeme gününde ve meşhur bir garsonu vardır. Kim rakının yanında hangi mezeyi sever, bilir ve sormadan getirir. Garsonun adı Ahmet.
Bu hikayeyi başka bir yazımda mutlaka anlatacağım. Şimdi sıra bizim tanıdığımız garson Ahmet’in çay dağıttığı, yıkılan çay bahçesinde. Son zamanlarda sahile indiyseniz görmüşsünüzdür. Liman Çay Bahçesi’ni yıkmışlar. Yenisi yapılır belki yerine, araştırmadım. Bir Tekirdağlı için özel bir yerdir orası. En azından benim ve tanıdığım bir çok kişi için öyle.
Ne dostluklar, ne aşklar, ne anılar gördü. Çay bardakları küçüktü, ince belli diye tabir ettiğimizden. İki yudumda biterdi ama sorun değildi. Ahmet abi elinde dolu bir çay tepsisiyle sık sık gezerdi. Bir çok eski dostumun Tekirdağ’da olduğunu limandaki kayıkların fotoğrafını paylaşmasıyla anlardım. Çünkü şehrinden uzak kalan bir Tekirdağlı’nın kürkçü dükkanıdır orası. Sihirbazlık hocam bir hafta kadar misafirim olmuştu. Onu Liman’a götürdüğümde, otur burada akşama kadar kitabını oku, bayıldım demişti.
Kitabımızı da okuduk orada, dostlarımızla da buluştuk, şiirimizi de yazdık. Liman Çay Bahçesi’nde bir sabah çayımı yudumlarken ruhumdan çıkan dizelerle son vermek istiyorum yazıma.
Yarım bir sigaram vardı,
Aklımda da bir kaç şiir.
Tuttum bir çay söyledim.
Bir tane de kediye söyledim.
Kedininki sütlü ve tatlı,
Benimki ise biraz gamlı
Siyah gökyüzündeki beyaz martı,
İşte o sevdiğim kadındı.